9 Ağustos 2010 Pazartesi

bıktım!

dedim ki kendime "yaz artık bloguna bişeyler hem hali hazırda bi filmede bayıldın, anlat onu" ama ruh hali denen meret ne acayip bişeyse artık insanın hükmü geçmiyor kendine bile böyle zamanlarda...
deminden beri bulutsuzluk özlemi kulağıma "bu yorgunluktan bıktım" deyip duruyor onun hafif bi gazı da olabilir yada bu ruh halim bu fısıltıyı bağırtıya dönüştürüyor olabilir.
yani aslında şöyle ki anlatmak istediklerime bıktım/sıkıldım/uyuzoldum/ayaroldum
/aaagggghhhhh şeklinde yüksek nidalı isimler verilebilir, bıktım sadece bi öneri(:
aklıma ilk şu facebook olayı geliyor yine ya uyuz olduklarımı saymak istediğimde!!! müsadenizle(: (facebookseverlerigözlerindenöperim)
bazen arkadaşımın hesabından giriyorum bakıyorum ne var ne oluyor diye, yani neticede sevmesemde neyi sevmediğimi bilmeliyim dimi! yoyoyo asla gizli facebook severi değilim, çamur atmayın şimdi...
şu sıralar müsedenizle ben ona yüzkitabı/sosyalortam/bokçukuru demek istiyorum(aaaaa içimde kopan sövme ve bağırma arzusunu duysanız şaşarsınız) işte burada herkes almış başını bi geri sayımdır gidiyor. yani tamam eski arkadaşları bulmak dediler önce adına daha düzeyli karşı çıktım "insan geriye bakarak yaşar zaten, yarında bugünü özler! mevzu budur hayatta ama anlamsızdır" dedim, çünkü geçmişte kalmış/bırakılmış/unutulmuş/terkedilmiş/terketmiş birini yolda görmek ilginç yada eğlenceli olabilir. ayak üstü konuşulabilir yada uzun sohbetler yapılabilir, güzel... ama madem geride kalmış niye arıyoruz ki onu şimdi? ama pek tabiki insanlar küçük sosyal ortamlarla yaşayan canlılardır. bugün bu ortamı severler, yarın başka birini ve bi süre ortamsız kalınmışsa da geçmişe başvurmayı adet edinirler... normaldir, ne diyim... ama benim geçmişten tek bir insan bile olmadığından aradığım, bu iletiş'im sistemi bana hiç hitap etmemişti, ilgilenmedim... sonra paylaşım ortamına döndü adı, bu sefer herkes hakkında inanılmaz bilgi toplayabildik; ne renk sever, ne yer, şuan nerde kimle, üstünde ne var, ağlarken nasıl görünür, duşta şarkı söylerken neye benzer, şuan kimi düşünüyor, aşık mı, ayrılmış mı? hepsini bilir olduk maaşallah... buna da anlam veremedim! çünkü benim bildiğim insanda en çekici şey gizemdir ve kişisel hayat kesinlikle muhafaza edilmelidir. niye yıkıldı ki bu bölme şimdi diye bakakaldım bi süre daha... ayrıca paylaşımsa istenen bakınız mis gibi bloglar var, nedir yani derdiniz... neyse ben biliyorum dertlerini ya, bi daha bi daha dillendirmiyim, lüzum yok... ama şimdi bu geri sayımlara baktıkça sinirden kuduruyorum resmen ya, tabi yazın da etkisi çokkk büyük. çünkü insanlar normal hayatlarında sadece şunu yazabiliyorlardı sosyallik ve yaşanmışlık adına "@nTalYadA, T@aksimde, nargile!, aşkı memnu, sıkılıyooom, kızlarlaNeViZaDE..." (ay yazdıkça sıkıldım, daha fazla örneklendiremiycem biliyorsunuz işte)gibi tanımlarla,mekanlarla,cümleciklerle belirtiyorlardı hayatlarını ama şimdi yaz ya mevzular değişti, artık yanlızca iki kişinin anlayabileceği rakamlar var, iyi peki sadece iki kişi anlayabilecek niye yazıyorsun arkadaşım ha niye? niye biliyormusunuz çünkü biz bilelim diye... evet malesef buna sövmeye gelmiştim ama enerjim bitti sadece bir cümleyle özetleyebildim...
bu yorgunluktan bıktım nararnananana yapamadıklarım düşündürücüydü....
işte benim paylaşmak istediklerim yüzkitabı/bokçunuru duvarını dolduramayacağından arada burdan ses ediyorum bakınız bu film/şarkı/insan... güzel diye! ne anlatayım yani dimi kendimi kapattığım hayatımı ve yaptığım puzzle'ı mı? offf çok sıkıcıyım, aaa ama bakın aklıma ne geldi bende bundan sonra burdan puzzle'ımda eksik kalan parçaların sayısını yazıcam(: ahaha hatta yazıcağım rakamlar 1236/1089/865/211 gibi rakamlar olucağından daha çok ilgi topluycak, ulan neyi sayıyor geriye diye! ama olmadıki yamukprenses tuttun neyi sayıcağını da söyledin, çok sıkıcısın ahahaha. ama onlar da öyle yapıyorlar ya bide ikisinin anlayacağı rakamların altına ikisi yazışıyor falan kimse sormayınca(:

ayayay neyse ben gidiyorum, ama gitmeden mutlaka bu filmi izleyin demeyi de unutmuyorum;

Fransız yazar–reklamcı Frederic Beigbeder’in 2001 yılında yayınlanan, tüketim toplumunu ve özellikle de reklam dünyasını eleştiri topuna tuttuğu kitabı "99 Francs" komik kur çevirisiyle iki yıl önce vizyona girmiş ve ben elim bi talihsizlik sonucu anca düne kadar haberdar olamadım. Jan Kounen yönetmiş filmi... son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden biriydi! ilk başta niye bu kadar abartılmış ki bu hayat dediysemde sonra maksadını kavrayıp şapka çıkardım kendilerine... reklamın bizi nasıl tüketime hizmet eden salaklara dönüştüğünü ağır bi şekilde gösteriyor film, bundan sonra markete gittiğinizde alıcaklarınızın kriterinin değişmiş olmasına ve kendinizi bunca zamandır ne kadar akıllı geçinseniz de ve ben gelmem bu numaralara deseniz de nasıl salak yerine konmuş bulacağınızla karşılaşmaya hazırsanız buyrun izleyin...

ayrıcı 1326 (: