22 Mayıs 2010 Cumartesi

büyük düşünmek


bu karikatürü gördükten sonra dünyaya bakışım değişti, artık "insan yeter ki istesin, herşeyi yapabilir"e inancım tam(:

18 Mayıs 2010 Salı

beni küçükken hiç merak ettiniz mi?2

Okul yolumuz pek uzak değildi evimize, taş çatlasın 300 metreydi. Ama ben o yolda tam 8 yıl gidip gelmeme rağmen asla alışamadım. O yol bana hep eve çok uzak gelirdi. Okulun hemen altında ki sokakta oturanlara içten içe imrenmeye bile başlıyordum. İnsanlar başkalarının eşyalarına, notlarına, yada güzelliklerine imrenirken ben imrene imrene evlerinin okula yakınlığına imrenirdim. (Mesela bakın bu benim tembel ruhum hakkında çok önemli bi kaynak sayılır bence!)
5. sınıftayken aniden bizim canım önlüklerimizin yerini çirkin mavi önlükler alıvermişti. tüm okul yavaş yavaş mavi renge bürünmeye başlamıştı. Ben siyah önlüğü daha çok seviyordum, hem daha şık duruyordu hem üzerine ne renk hırka giyersen giy yakışıyordu. Ayrıca en önemlisi annelerimizin maharetleriyle yaptıkları beyaz yakalıklar siyah önlüğe daha çok yakışıyordu. Ben her ne kadar siyah önlüğü daha çok sevsem de tüm okulu her gün artan mavi önlüklü sayısıyla görmeye başlamıştım. Bu durum başta canımı sıkmıyordu, çünkü bunu bi tercih gibi görmüştüm. Yani mavi önlük de bi alternatifti, isteyenler mavi önlük giyecek isteyenlerde siyah önlük giymeye devam edeceklerdi. Yani ben böyle olacağını sanıyordum. Ama çok fena yanıldığımı çok geçmeden anladım. Bi gün bi baktım ki koca okulda siyah önlük giyen bi ben kalmışım. Okula gidemez olmuştum. Herkesin bana baktığını ve mavi önlük alamadığım için bana acıdığını düşünmeye başlamıştım. Oysa ki hiç alakası yoktu ben annemlerden asla bana mavi önlük almalarını istememiştim, ayrıca da önlüğüm her Türk ailesinin yaptığı gibi bir iki yıl giyebileyim diye büyük alınmış ve ancak o yıl tam olarak üzerime oturmaya başlamıştı. Birde artık ilkokul son sınıftık yani bi sonraki yıl forma giyecektik, şimdi yeni bi önlük aldırmak yalnızca boşa masraf olurdu. Ben o parayla hayvan şeklinde kalem başlığı, kokulu silgi, daha yeni bi klasör ve boya takımı almayı tercih ederdim.
Bunu böyle hissetmeme rağmen her sabah okula sıkılarak giderdim. Koridorlarda kendimi yanımdaki onca arkadaşıma rağmen hep yalnız hissederdim, genellikle teneffüslere çıkmaz yerime çivilenmiş gibi eve gidiş saatinin gelmesini beklerdim. Kantine inen arkadaşlarıma o zamanlar yalnızca zengin mönüsü sayılan simit gazoz aldırırdım, aklım sıra “ben fakir değilim istersem mavi önlük alır sizler gibi çirkin bi mavi önlükle dolaşabilirim ama ben siyah önlüğü daha çok seviyorum” mesajı verirdim…
Annemlere hiç söylemesem de (yada ben öyle hatırlıyorum, şimdi durduk yere anneme sorup anımın seyrini bozmayayım) bu aslında beni içten içe üzmeye başlamıştı. Bi yanım hiç gereği yok derken (ki bu mantığım oluyor), bi yanımda herkesin beni süzmesinden rahatsız oluyordu (buda ezik gururum oluyor)
Bu anı bi yere varır mı yada bi yere varmalımıdır bilmiyorum ama bu kaos tüm yıl sürmüştü. Ve ben o yılı azimle siyah önlükle bitirdim, bunu ezikliğimi temsilen anlatmadım, bu anı temsil etse etse düzene boyun eğmeyişimin temsilidir :)

7 Mayıs 2010 Cuma

Where is my mind

ah ne çok oldu bloguma yazı yazmayalı! tuhaf bi koşturmaca işte, gidiyorum nereye olduğu belli olmayan bi yolda, ondan ihmalkarlığım. misal birazdan üzerimdeki miskinliği askıya alıp yine başlıycam koşturmaya. ama erken uyandım bu sabah, biraz film izledim, sonra içime çöreklendi blokdaki savrukluğum. hemen yazıyım dedim, ama cümleleri uzatışımdan belli sanırım yazmak için kolları sıvadığım bi konum yok...
neyse işte öyle, anlatacaklarımı toparlayınca gelirim yine, gidicek pek yerim yok zaten...

ama dur ya bi şarkı ekliyim bari bi anlama vardırayım durumu.



james blunt'da ne güzel söylemiş dimi! haliyle yazının başlığıda belli oldu bu şarkıyla:)


sevgiyle!