5 Nisan 2012 Perşembe

Mike Mills!

dünya algısı normalin biraz daha üstünde ve hassasiyetin epeyce baskın olduğu zihinleri çok seviyorum. onlar için üzülüyorum da tabi, çünkü hayat onlar için ekstra zordur...
bu tip bi düşünce dinamiğine izlediğim iki filminde de gördüğüm Mike Mills bi örnektir;
önce Mike Mills den bahsetmek isterim. şimdilik iki filmi olsa da (deneyseller ve kısa filmler hariç) ikisi de çok başarılı olan bi yönetmen. son filmin de(beginners) kendi otobiyografisini bütün samimiyetiyle paylaşmış seyircisiyle.
henüz orta yaşlarında bi adam ve pek çok yeteneği var; grafik tasarımcısı/albüm sahibi gitarist/fotoğraf sanatçısı/video klip ve reklam filmleri yönetmeni/yazar ve tabi ki iyi bi yönetmen...
ve bir de değinmeden geçemeyeceğim bi konu da karısı, yani Miranda July... kendisi benim için "çok enteresan" çalışan bi kafa yapısına sahip biri ve çok büyük umutla takip ettiğim bi kadındır, onun da çok önemli işler başaracağına eminim, yaptıkları yapacaklarının teminatı benim için...
neyse konumuz mills ve ona dönecek olursak, koltuk altın da pek çok karpuz taşıyan bi adam işte görüldüğü üzre!

first - BEGİNNERS

ne diyim bilmiyorum o kadar zarif, o kadar naif ve o kadar kırılgan bi hikaye ki bu film, adını sonuna kadar hakediyor. 75 yaşında karısını kaybettikten sonra eşçinsel olduğunu açıklayan kanser hastası bi baba ve onun 38 yaşında ki kendi kadar garip ve pek hayatta tutunamamış oğlu... iki kuşaktan adam ve ikisi de hayatta bi çok konuda acemiler. birbirlerini her aile bireylerinin birbirini tanıdığı kadar tanıyorlar; yani çok az... mills'ın babasını ve kendisini keşfini anlatan bi biyografi olmuş bu aslında...
bi de filmde oliver ve şekerler şekeri köpeği arthur arasında ki diyaloglar ve tespitler de beni öldürdü... hele sürekli arthur'un bu cümleyi tekrarlayışı ise beni çok güldürdü (: yani dramatik mi? evet ama bence daha çok umut verici ve eğlenceli bi film olmuş, ben çok tebessümle ve kikirdemeyle izledim valla (:


second - THUMBSUCKER

bi de ilk filmi olan thumbsuck var. aslında o da ayrı övülesi bi film... bi kitap uyarlaması olan konusu ve yönetmenin başarısı yine tartışılmaz tabi ki, bir de o içli içli bakan gözleriyle Lou Taylor Pucci beni benden aldı! çocukluktan kalma bi çeşit rahatlama yöntemine dönüşen bi alışkanlık;başparmak emme... ama 17 yaşında bi ergen için hayatı mahveden bi kabusa dönüşünce dişçisi (Keanu Reeves) onu hipnozla tedavi eder ama bu seferde bambaşka sorunlara vesile olur... film de özellikle bi kaç diyalog vardı ki "kağıt yok mu kağıt? not almalıyım" dedirtti bana... sıralamayayım şimdi şartlamış gibi olmak istemem (: beginners benim için daha bi ağır bassa da bu filmi de çok beğendim...
bilginize,





öptüm bye (:

3 yorum:

BelGarath dedi ki...

ben buna ikinci defadır yorum yazıyorum ancak dış mihraklar ulaşmama mani oluyor...

beni rahatta dinleyin! dedi ki...

birincisin de ne yazdığını da yazsaymışın iyiydi be belgarathım (:

gamze dedi ki...

not aldım bunu da :)