20 Şubat 2015 Cuma

değmez!

her şey kocaman kırmızı küremsi bir yuvarlağı minik bir karıncanın farketmesiyle başladı. küçük karınca öylesine büyülenmişti ki bu küreden, düşünmeden yaptıkları taşıma eylemini ilk kez yapmadı. ilk kez bulduğu bir şeyi yuvaya taşımadı. ilk kez onu paylaşmak istemedi... oysa onlar her şeyi, ama her şeyi yuvaya götürürler ve paylaşırlardı. bu, insanların dünyasından gelen büyüleyici küre sanki beraberinde günahları da getirmiş gibiydi. karınca onu devasa çalılıklara sakladı. tüm gün yuvayla toplama kampının arasında gidip gelirken düşündüğü tek bir şey vardı, o da ne olduğunu dahi  bilmediği kırmızı şey!  küçük karınca günlerce gizlice onun yanına kaçtı ama bu vakitler artık ona yetmiyordu ve o bu sorunu çözmek için bir karar verdi, ne pahasına olursa olsun artık hayatını yalnızca o kırmızı şeyin yanında onu izleyerek geçirmek istiyordu. bunu kimseye anlatamadı, karıncalar dünyasında bir karınca nerede doğarsa orada ölür, yuvayı tehlike dışında hiçbir karınca terketmezdi! yani, en azından bu zamana kadar hiç böyle bir şey olmamıştı.
küçük karınca yeni güne uyanmıştı, hava henüz aydınlanmamıştı. İçtimadan önce alegra'nın(evet bir gece önce ona bu ismi vermişti) yanına gidip, koloninin onun yokluğunu farkedip aramaya başlamalarından önce çok az vakitleri olduğunu biliyordu. küçük adımları ile koşabildiği kadar hızlı koşuyordu ama bir türlü alegraya varamıyordu...
yakalanmak ve tüm hayatı boyunca alegra'yı kaybetmek düşüncesi onu inanılmaz korkutuyordu ama o onu bu kadar az görmeyle de bir türlü yetinemiyordu. yani artık sonucu ne olursa olsun umurunda değildi, resmen artık düşünemiyordu, büyülenmişti, alegradan başka hiçbir şey umurunda değildi. ailesi, dostları, sahip oldukları, sevdikleri, onu sevenler, nasıl olduğunu merak edenler, o gelmeden yemek yemeyen annesi, pek sevgisini göstermeyen dedesi, odası, yarım kalan işleri... hiçbiri ama hiçbiri umurunda değildi. varsa yoksa alegraydı artık onun için.  
minik karınca sonunda alegra'yı sakladığı inine vardı. ilk kez ona seslendi,-alegra ben geldim. bu aynı zamanda oldukça tuhaftı, kendine gülmemek için ağzını büzdü, çalıların yapraklarını araladı. ve alegra ile gelen o büyülenme hissinin yanında yeni bir lanet sarmıştı her yerini; kalp kırıklığı. alegra yoktu. 
işte böyle, ne sonra karıncanın başına neler geldiğini öğrendim nede alegraya ne olduğunu. 
efendim? hiç merak etmedim mi? ımm, bazen aklıma geldiği oldu ama sonra çok üzerinde durmadım,hem bunun gibi çoklarına şahitlik ettim ben, hepsi farklı gelirdi onlara ama aslında hepsi aynıydı. o yüzden çoğu hiç ilgimi çekmedi.
sahi, ben kim olduğumu söylemedim dimi, ben uğur böceğiyim. yani siz öyle diyorsunuz diye böyle söyledim, yoksa adım lolllimonniia, gülmeyin, bizim inanışımızda güneşin doğuşu demek bu.
tamam tamam şaka yaptım, bir anlamı yok, biz sizin gibi her şeye anlam yüklemeyiz çünkü.
neyse artık gitmeliyim,
ne o? kaşlarınızı niye kaldırdınız öyle havaya? 
amacım sizi meraklandırmak değildi, ben sadece dilinizi öğrenmeye çalışıyorum, pratik yapmak için anlattım tüm bunları, 
kızmayın hemen, sadece konuşmak istediğimi söylesem asla vakit ayırmazdınız bana yalan mı? 
ne yapayım bende! yalnız bişey söyliyim mi; böyle şeylerle ilginizi çekebildiğimi farkettiğimden beri epey hızlandı konuşmam.
neyse hadi görüşürüz, bence siz yine de, çok düşünmeyin bunları,
Son

şimdi, kalk bir bardak su al ve bunların hepsini unut! 

Hiç yorum yok: