6 Nisan 2010 Salı

the fall!!!

son zamanlarda izlediğim en etkileyici/en göz doyurucu/en dozunda mizah barındıran/en beni salya sümük ağlatan/en sevdiğim/en bayıldığım film oldu the fall...
daha biraz önce bitirdim filmi, hala gözüm yaşlı yani. ama bitti diye çok üzgünüm biraz daha hasbihal edebilirdik kendileriyle...

ölmemek için hikayeler anlatan şehrazat dan farklı olarak, yaşadığı ruh haline kendimi şu sıralar inanılmaz yakın gördüğüm roy ölmek için bi hikaye uyduruyordu, masum bebek alexandria'ya...
öyle oturup filmin konusunu falan anlatmıycam, baltalamıycam yani anlatımımla çünkü bence kesinlikle izlemelisiniz...

bu filmin kostümlerini görür görmez o olduğunu anladığım Eiko Ishioka yapmış. onun zaten ne kadar inanılmaz bi kadın olduğunu "hücre" filminde jennifer lopez gibi bi kadını çölde bembeyaz bi elbiseyle gerçek bi meleğe dönüştürdüğünde anlamıştım...
bu kadar muhteşem öğeyi bi araya toplamış bi filmin neden çekildikten 2 yıl sonra gösterime girdiğini de anlayamadım.
sanırım david fincher ve spike jonze gibi amerikanın iki en popüler yönetmenide bu filmin gördüğü ilginin azlığından rahatsız olmuş olucaklar ki, bu filmle hiç alakaları olmadığı halde filmin başında "david fincher ve spike jonze sunar" diye not düşürtmüşler...
öyle kolay da olmamış bu filmi çekmek, ince ince işlemişler ve bence bi sanat eseri yaratmışlar. bir planlık piramit görüntüsü için bile mısıra gitmişler. toplam 4 yılda ve 23 ülkede çekmişler ve ellerine sağlık ne diyim müthiş olmuş. en birincil hedefleri bu olmamıştır muhakkak ama beni kalbimden yakaladılar:)
ben bu filmi bi kaç yüz kere daha izlerim herhalde onlar yenisini ve bu kadar güzelini yapana kadar...
birde en bayıldığım diyalog, kız hikayenin gidişatından memnun değil ve gözyaşları içerisinde kötü bitmesin diye ağlarken roy'la arasında geçen diyalog;
-neden herkesi öldürüyorsun?
-bu benim hikayem
-benim de hikayem!
çok etkileyiciydi...

son zamanlarda çok fazla film izliyorum ve bu kadar çok film izlemenin bende çok ilginç bi etkiside oldu, artık bilgisayar başında başka bişeyle uğraşırken yada kitap falan okurken bile bu çok sevdiğim filmleri dinliyorum. evet izlemiyorum dinliyorum. valla müzik dinlemekten daha ilginç oluyor tabi ama, beni sanırım bağ kurduğum insanların dünyasında tutuyor diye bunu tercih ediyorum, iyi geliyor yani şimdilerde bu arkadaşlıklar...

p.s. googly googly googly go away...

7 yorum:

hasan dedi ki...

ah prenses kesinlikle çok güzel bir filmden bahsetmişsin şimdi...
işin ilginç tarafı bi hafta kadar önceydi sanırım, kendilerini bu işin piri sananların bu filme bile burun kıvırdığını gördükten sonra aynı hisleri paylaşıyor olmaktan çok bahtiyarım:))
*sana bi film linki attım onu izle bakalım onu sevicek misin?!

hasan dedi ki...

ayrıca buralar kaç konudur niye bu kadar ıssız??? bi ben mi seni takip ediyorum yani:D

beni rahatta dinleyin! dedi ki...

demek sende farkettin ıssızlığı:)
mehmet güreli yazmaktan bi ara feci bunaldığında, kimsenin umrunda değil zaten deyip yazmayı bırakmaya karar vermiş ve tam o sırada "yazılarını severek okuyan ve bunun için çok mutlu olduğunu anlatan" birinden bi mektup almış ve -beni sadece o okuyor bile olsa, onun için yazmaya devam edicem demiş...
benimkide o hesap, birileri hatırlayana kadar sadece senin için yazıcam sanırım:)

p.s.linki aldım ve ben o filmid de izlemiş çok sevmiş idim:)

neşepalamudu dedi ki...

hayatınız da eğer varsa Sevinç olursunuz hep neşeli hep kalabalık hep dinç :)))))) kıskanç olduğumu belirmişmiydim!!!????

neşepalamudu dedi ki...

kaç film oldu yahu amma biriktirdim bi gün göçüvercem arkamdan çok ağlayan olacak :P

beni rahatta dinleyin! dedi ki...

:) hasan bizi gizliden izleyen çıkmak için bi nefes bekleyen biri varmış gördün mü, bide kıskançmış...
çok film oldu tabi sevinç hanım ama sizin tarzınız genellikle "dur anlatma izliycem" olduğundan birikenlerin seceresini tutamıyorum artık:)

neşepalamudu dedi ki...

yine kahkahaların içimde patladığı bi an!!!