1 Nisan 2010 Perşembe

düşlerin anahtarı

sanat camiasında özellikle sinemada, hiçbir sanat eseri yaratmamış olmasına rağmen john berger büyük saygı görür. bunun en büyük nedeni sanat da olmazsa olmaz bi özelliğe sahip olması pek tabiki; yaratıcı bakış açısı...
ondandır ki, john berger'in ağzından çıkan her söz fazlaca önemsenir.
ben, görme biçimleri kitabını okuyana kadar ne kadar büyük bi zekayla karşı karşıya olduğumu bilmiyordum. kitabı okuduktan sonra john berger'in kapak seçimini de öylesine yapmamış olduğunu gördüm. rene margritte'nin "düşlerin anahtarı" adlı bu tablosunu kullanmıştı, çünkü bu tablo onun söylemek istediği herşeyi o kadar iyi anlatıyor ki.
margritte'nin ne kadar sürrealist bi ressam olduğu tartışılmaz zaten, o nesnelerle sözcükleri birleştirip yeni bi bakış açısı kazandırdı sanata. ama bu tabloya john berger'i okuduktan sonra bi başka gözle bakmaya başladım. kimbilir belki de margritte'yi bile aşan bi anlam yüklüyordu john berger yada tam olarak onun istediği şeye hizmet ediyordu; sıradan gibi görünen bişeyi sorgulayıp yeni anlamlar kazandırmak...

bi tabloyu dört eşit parçaya bölüp içine nesnel varlıklar çizdikten sonra altına isimler yazmış. insanlar bu tabloyu ilk gördüklerinde altında ki isimlerin yanlış yazıldığını düşünüp önemsememişler ama sonra sadece birinin doğru yazılmış olması ilgilerini çekmiş ve nedenini düşünmeye başlamışlar, yani tamda ressamın istediği gibi...at'ın altında kapı, saatin altında rüzgar, sürahinin altında kuş ve valizin altında valiz yazıyor.
bende bu tabloya bakıp epey bi mesai harcadım aslında ve tuhaf bi evreka hissi yaşadım bu tabloda;
saatin altında yazan rüzgarı bi mecaza bağlayabiliriz. zamanın rüzgar gibi geçişinden vs... bu direk bi mecaz ve saatin altına rüzgar yazınca herkes aşşağı yukarı aynı şeyi anlar.
valizin altında valiz yazması zaten daha garanti bi tercih yoludur, gördüğümüzle altında yazan aynı şeydir.
at'ın altında kapı yazması da yarı mecaza vardırılabilir, kapılar ve atlar insana gidişi simgeliyor olabilir. kapıyı hızla çarpıp gitmek, usulca aralık bırakıp gitmek, kırmak vs... anlamlarına vardırabiliriz at'la hızlı, yavaş, usul gitmeyi... ama vazo ve kuşu anlamlandırmak mümkün değil, bu yanlızca margritte'nin anlamlandırabileceği bi durum olarak kalıyor bu tabloda.
şimdi tüm bu bahsetmeye çalıştığım şeyleri toparlamam gerekirse, john berger'in görme biçimleri diye yazdığı bi kitaba neden bu tabloyu kapak olarak seçtiğini anlayabiliyorum. yaptığınız iş yada sürdürdüğünüz hayat ne olursa olsun bu tablo aslında onu kısaca tanımlayabilir; ya saat-rüzgar gibi anlaşılabilir ama yaratıcı bi mecazı kullanıcaksınız, ya at-kapı gibi daha yoruma müsait ama karmaşık bi mecazı kullanıcaksınız, ya daha garanti bi yol seçip valiz-valiz'i kullanacaksınız yada "kimin beni anladığı umrumda değil, ben yaptım böyle oldu" deyip vazo-kuşu kullanacaksınız...
böyle bakıldığında bu tabloyu hayatın her yerine yayabiliriz...

ilk kez bi resim beni bu kadar heyecanlandırdı. hatta bi tane yaptırıp odama asıcam bu tablodan, o kadar etkilendim yani. umarım bende uyanan hisleri anlatabilmişimdir, gece gece kafamı bu kadar yorduğuna göre...

2 yorum:

hasan dedi ki...

bu kadını her çizdiği resmin altına "bu .... değildir" demesinden tanıyorum. özellikle hatırımda kalan pipo resminin altına "bu bir pipo değil" yazanı. ama anlattığın şey oldukça etkileyici, böyle düşününce hangi çeyrekte kaldığımı düşündüm bi süre...

beni rahatta dinleyin! dedi ki...

freud'un "bazen pipo sadece pipodur"una da ufaktan gönderme o resim ve onun en meşhur resmi:)