20 Ekim 2009 Salı

J'attendrai le suivant ve skhizein

cem hocanın tavsiyesiyle izledim "J'attendrai le suivant-Sonrakini bekleyeceğim"i, yani aldığımız onca sinema bilgisine dayanarak sahnelere, planlara, açılara falan dikkat etmemizi istedi izlediğimiz filmlerde, ama bu filmi izlerken dengem şaştı,
üç-beş sonraki izleyişimde sahne, plan sayımları için izlerim ama henüz değil...
fransızları oldum olası çok severim zaten, yeniden dünyaya gelsem fransa da doğmak isterdim hatta. en sevdiğim filmler hep fransız filmleri olur, yaptıkları müziklere de bayılırım. oldukça değişik bi çarpıcılıkları var onların. duyguları sömürmeden, trajedileri bile başka bi biçimde yansıtıyorlar. karakterler zavallı bile olsa onlara acımıyor insan, bağrına basası geliyor. sevgiden, yakınlıktan yani...
bu 3 dk.lık kısa film insana o kadar çok şey veriyor ki, izleyince anlıycaksınız...
filmin başında kadının ayaklarıyla başlıyor plan, şehrin geriden gelen sesleri ve herdem kalabalık olması mümkün ve yer altında olan metroyu seçmeleri de kadında ki yanlızlık hissini ortaya döküyor.
metronun merdivenlerinden kendisi aşşağı inerken, yanından geçen yukarı yürüyen merdivenlerde öpüşen bi çift var. sadece bu sahne bile yanlızlık hissini oldukça kavramamızı sağlıyor. onun inişi mutsuzluğu yere düşüşü, çiftin yukarı çıkışı yükselişi ve yüzeye çıkışı sembolize ediyor.
yani kadının yanlız ve mutsuz oluşunu sadece 40 saniye gibi bi zamanda, üstelik kadının "yanlızım" diye bağıran bi çabasına ihtiyaç duymayan bi sükunetle veriyoriyor film.
sonrası zaten trajedi. metro kapıları kapandığında giden metronun arkasından aynı sessizlikle bakıyor kadın. yorgun ve yılgın. sanki ne düşüneceğini bilemiyormuş yada kendine kızıyormuş gibi "ne bekliyordun, beyaz atlı prens mi?" der gibi...
nitekim kısa ama çok etkileyici bi film çıkmış ortaya. bunu anlatmanın türlü yolları olabilirdi, ama hiçbiri bu kadar kısa ve vurucu olamazdı sanırım... izlediğinizde sürenin tam kıvamında olduğunu hissediyorsunuz, gereksiz ayrıntılarla yada karmaşayla yormuyor sizi... neyse, benden önermesi izleyiniz, geri kalmayınız http://www.youtube.com/watch?v=Tm61tXlGblI

hazır fransız filmlerinden bahsetmişken, beni çok etkileyen bi başka kısa animasyon filminden de bahsedeyim. "skhizein" http://video.mynet.com/greenberries/Skhizein-Ekoin/335763/
animasyon filmlerinin hayatımda oldukça yeri vardır zaten, çoğunlukla iyi animasyon filmleri özellikle pixar'ın yaptıkları beni mest eder.
çok meziyetli Jérémy Clapin'in bu ikinci animasyonu. 13 dk.lık bu animasyon yine fransız filmlerinin vurucu ve çarpıcı tarafıyla öne çıkıyor. gerek müzikleriyle, gerek hayatta ki dışlanmışlık yada eksik aidelik hissini kendine has verişiyle çok çarpıcı ve dramatik.
ama insanın herşeye çok da sorgulamadan alışıyor olması filmde ki en acı taraf. kimse bu durumu garipsemiyor hatta bi süre sonra kendi bile... çarpan bi metaorla hayata ve kendine 91cm uzaklıkta kalan bi adam, ama hiç kimse bu durumu anormal bulmuyor. hatta gittiği psikologla arasında tekrar eden şu diyalog filmde ki en etkileyici planlardan biriydi;
- öyleyse, yine de gerçek bir hasar yok, değil mi?
- hasar yok? ne demek istiyorsunuz? şey, yalnızca karşıdaki apartmanın anteni. ve ben. ve ben.

algarve uluslararası film festivalinde, ispanya’daki uluslar arası animasyon festivalinde, annecy uluslar arası animasyon film festivalinde, cannes film festivalinde ve cracow film festivalinde en iyi animasyon kısa film ödüllerini aldı.
ee ne denebilir ki "sezar'ın hakkı sezar'a"

3 yorum:

ALASTIS dedi ki...

Hııı şimdi ilk yorum yapan ben miyim. Beni şimdi heyecan kapladı. Yorum için ne yazsak , ne yazsak . En iyisi ben biraz daha düşünem :).

beni rahatta dinleyin! dedi ki...

vay anasını, tarihe geçicek ilk yorum böyle mi olmalıydı? kişisel kaoslarımızı yaşardık kendi aramızda. filmlere yorum katsaydın bari yada hiç olmadı benim destansı kişiliğime :)(mucuksmile)

Plaoust dedi ki...

"Sonrakini bekleyeceğim" i bir süre önce bir arkadaşımla izlemiş ve üzerine düşünmüştük. Sanırım o zamanki en ilginç yorum; "aramak", "bulmak", "inanmak" üzerinden yapılmıştı. Bazen hiç bilmediğimiz birilerine, hiç bilmediğimiz bir sebepten heyecan duyarız. Bu heyecanı, açıkça tanımlamak çok zordur. Gülüşü, olur bazen. Bazen bakışı, ses tonu, kısacık saçları, kirli sakalı, o yüzüne müthiş bir anlam katan çilleri ya da elleri. Heyecan duyduğumuz şeyin bir skeç olma ihtimali de var tabii, acı bir son bakışla biten...
"skhizein" e gelecek olursak, sanırım son zamanlarda izlediğim en iyi kısa filmdi. Yaratıcı bir şekilde; kendine belli bir mesafede durmak ilginç bir fikir. Daha önce, kendime ne kadar uzak olduğumu düşünmüştüm ama bu derece somutlamak gerçekten işimi kolaylaştıracak...
Paylaşım için teşekkürler... prenses... lütfen benim gibi, uzak kalmışlar için paylaşıma devam et...