1 Aralık 2009 Salı

mary and max!!!

geçen akşam oturduk bayram seyran demedik gece gece "mary and max"ı izledik. izledik de fena mı ettik, asla...
8 yaşında ki avusturalyalı bir kızın yanlızlığı ve 44 yaşında ki 160 kiloluk amerikalı bi adamın asosyalliği üzerine başlamış bir mektup arkadaşlığı üzerine kurulu bir film...
mary'nin aklına -çocuklar nerden gelir? sorusu takılır ve dedesi ona "çocukları, babaları bira bardaklarının dibinde bulur" demesiyle maryn'in aklı çok karışır! bi telefon rehberinden rast gele seçtiği max'a, amerikalılar çok kola içiyor diye çocukların kola kutuların dan çıkıp çıkmadığını sorar. filmin amerikalı ve avusturyalı yada hıristiyan ve yahudi gibi yada alkolizim, intihar ve depresyon gibi ince vurucu taraflara dokunuşları da var. ama karanlık ve sepya rengi bi film olmasına rağmen umut veren bi dozda son verilmiş...
mary daise dinkle'ın yanlızlığı bana çok fazla ameli poulman'ın çocukluğunu hatırlattı...
mary de tek çocuktu, poşet çaylara ip takma işi yapan bi fabrika da çalışan ve boş vaktinde yolda bulduğu ölü kuşları doldurmaktan zevk alan ve kızına hiç sevgi göstermeyen bi baba, sürekli sherry içen ve kızına bunun büyükler tarafından sürekli test edilmesi gereken bi çay olduğunu söyleyen alkolik bi anne...
yanlız ben bu anne karakteri olan Vera'ya mest oldum, çok sevdim. onun yanlızlığı ve mutsuzluğu ve çoktan canlılığını yitirmiş olmasına karşın çok renkli olduğu belli karakteri bile bi film konusu olabilirdi bence...
Adam Elliot ile ilk karşılaşmamız da bu arzumu dillendireceğim :)
bu arada ben adam elliotla ilk kez tanışma şerefine bu film ile nail oldum, ama arkadaşlığımız çok uzun sürecek, orası kesinleşti...
2003 yılında oskar almış olan kısa filmi harvie krumpet'i de izledim ve onu da çok sevdim. bunun evvelinde de aile üçlemesine ait 2 filmi daha varmış onları da en kısa zamanda izliycem. mary and max da zaten harvie krumpet'in devamı niteliğin de çekilmiş ve tamamlanması 5 yıl sürmüş. neyse ben parlayan bi zeka görünce hemen anlarım ve bu adam da iş var, kesin!!!
max, adam elliot, mary


ve vera:)

filmde ki arkadaşlığın insanın hayatında ki önemi benim hayata bakışımla o kadar örtüşüyordu ki, hayatım boyunca hep "insanlar ailelerini seçemez ama yine de severler, aşık oldukları kişileri de çok sevebilirler ama ne aile yi nede aşık olduğumuz insanları mantığımızı kullanarak seçebiliriz. aileyi kader, aşık olunanı da hormonlar belirler. oysa arkadaşlıkta bu tip bi yanıltıcı olmaz, görür, idrak eder ve ya severiz ya sevmeyiz" dedim. ve filmin sonunda ki yazı beni birden çok heyecanlandırdı. çünkü aynı şeyi söylüyorduk;
-akrabalarımız tanrı'nın vergisidir, çok şükür ki arkadaşlarımızı biz seçeriz (Ethel Watts)
gurbette hemşerisini bulmuş kadar sevindim tabi hemen ve bu filmi alıp özel eşyalarımı, anılarımı, gizli arzularımı sakladığım gizli bölmeme taşıdım...

p.s. bu vesileyle tüm canım arkadaşlarıma kucak dolusu sevgiler yolluyorum
p.s.s. umarım siz de çikolatayı çok seviyorsunuzdur!
p.s.s.s. küçükken sizinle de hiç dalga geçildi mi?
p.s.s.s.s. ben de daha önce hiç kominyon falan olmadım :)

dipnotların alameti film de saklı...

4 yorum:

sevinç dedi ki...

ben uyurken seyrettiniz gene bensiz
haa :( ailemi seçebilmeyi istermiydim?? bir kısmını evet! aşk desen? biraz zor. ama arkadaşlarım için diyceğim yok, hele sen yokmusun?? hınzırrr :)

beni rahatta dinleyin! dedi ki...

:P

dnf dedi ki...

izleyemedim bir türlü merak ediyorum çok

beni rahatta dinleyin! dedi ki...

bu filmle ilgili bi yerde bi yorum görmüştüm "eğer çocukluğunuz da hiç dışlanıp yanlız kalmadıysanız bu filmden feci halde sıkılabilirsiniz" diye...
tabi ben böyle yorumlamazdım bu filmi, "izleyin çok seviceksiniz" derdim :)